Herşeyi Burada Paylaşacaz.

Sitemize Hoş Geldiniz

Join the forum, it's quick and easy

Herşeyi Burada Paylaşacaz.

Sitemize Hoş Geldiniz

Herşeyi Burada Paylaşacaz.

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Herşeyi Burada Paylaşacaz.

Arkadaşlar Bu Site Bütün Konuları Barındıran Bir Sitedir.


    Felsefeye Bakış ve Tenkidi

    avatar
    husars


    Mesaj Sayısı : 8
    Rep Gücü : 1150
    Rep Puanı : 1070
    Kayıt tarihi : 05/09/09

    Felsefeye Bakış ve Tenkidi Empty Felsefeye Bakış ve Tenkidi

    Mesaj tarafından husars C.tesi Eyl. 05 2009, 12:04

    onların küfür ve ilhad bataklığı içerisinde boğulmasına sebep olmuşlardır.

    Bu açıdan "Felsefeden neş'et eden küfür bürûdet gibi bütün eşyayı birbirine ayrı gösterir ve birbirine düşman nazarıyla baktırır. Bu bakış neticesinde küfre düşmüş insanın ruhunda düşmanlık, kin, vahşet, hırs olduğu gibi, nefsini kabul etme ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binaendir ki; dünya hayatında bazen galibiyet inançsızlarda olur. Ve keza inançsız dünyada yaptığı bütün hasenatın, iyiliklerin mükâfatını bütünüyle görür. Felsefeden doğup onun bünyesinde gelişen inançsızlık İç ve dışı, iyiliği ve kötülüğü birbirinden ayırmaz ve insanı elmastan kömür derecesine indirir'" (29) der. Aliyy-ül Kârı ise felsefe hususunu açıklarken "Felsefi asılları düşündüm de hastaya şifa, susamışa serinlik getirecek bir şey göremedim" (30)diyerek hakkı teslim etmiştir.

    Felsefenin şerrinden insanları korumak için felsefe öğrenen Kelam ilmi üstadlarından Fahreddin-i Râzî bu dünyadan göçerken söylediği şu son sözü felsefenin buudunu ve kametini ne güzel anlatır! "Ben kocakarıların dini üzerine ölüyorum" (31). Fahreddin-i Râzî'ye bunu söyleten şüphesiz ki felsefenin kendi içinde düştüğü korkunç çelişkilerdir. Bunu şu ifadelerde rahatça görebiliriz. "Bir şeyi yaratanı yarattığı şeyin içinde olursa, aralarında tam bir münasebet olur ve bu durumda yaratıklar adedince yaratıcıların çoğalması gerekir. Felsefe eşyayı bir yaratıcıya bağlamadığından böyle muhallere düşer. O halde yaradan yaratık İçinde olamaz. Olur demek felsefenin bataklığında boğulmuş Panteizm (Allah ile âlemi bir ve aynı sayan felsefi görüş) görüşünün tuzağına düşmek olur ki, insanın ruh ve kalbini allak bullak edip, içinden çıkılmaz labirentlere iter (32).

    Muhtelif ve hatta birbirine zıt sistemlerden teşekkül etmiş felsefe, tabiatı, cemiyeti ve düşünceyi açıklamak iddiasında bulunduğundan hâdiseleri mutlak bir determinist (zorunlu sebeb-sonuç ilişkisi) görüş içinde ele alarak bir takım kanunlara bağlamaya çalışır" (33). Zorunsuzluk ve hür iradeyi kabul etmeyip, fizikî, ruhî ve ahlâki bütün olayları birtakım zaruri sebebler zincirinin zaruretle tayin ettiğini iddia ile bu sebebler zincirine karşı bizim irademizin hiç bir tesiri olmadığı için hâdiselerin meydana gelişinde şahsi nüfuzu inkar eder ve hâdiselerin meydana gelişini sebeblerin kuvvetine atfeder" (34). Bu inanç insanda hiç bir ölçü bırakmayacağından ne yapacağı iyiliklerden mükâfat ve ne de yaptığı kötülüklerden mücâzat insan için önemli olmayacak ve cemiyet bununla târumâr olacaktır.

    Paskal "filozofların değil, peygamberlerin haberini verdiği Allah (cc)... O'na talibim" (37) diyerek filozofların gösterdiği yolun sığlığını ortaya koymuş ve tek kurtuluş yolunun vahyi esas alan tevhid görüşünün olabileceğini beyan etmiştir. Hayatının belli bir- dönemini felsefeyle uğraşmakla geçiren İmam-ı Gazâlî de aklı esas alarak hâdiselere çözüm aramaya başlamış, sonunda şu meşhur sözünü söylemek mecburiyetinde kalmıştı. "Aklı gerdim, ip gibi oldu, kopacak dereceye geldi, kendimi peygamberin ruh feyzine atarak kurtuldum" (36). Buradan hareketle felsefenin mahiyetini meydana çıkararak insanları onun şerrinden korumak için şöyle bir muhasebeye varmıştır. "Bilgilerimi inceleyince, beş duyu ile onlardan başkasını kesin bulamadım. Kendi kendime "güçlüğün halli için apaşikar dayanaklar lazım gelir. Bu dayanaklar beş duyudur. Ama şimdi de şu neticeye vardım; gölgeye bakıyoruz da kımıldamıyor zannediyoruz, bir saat sonra ise yerinde olmadığını görüyoruz. Yıldızları lira kadar küçük görüyoruz, geometriden öğreniyoruz ki dünyamızdan büyükler. Duyular vasıtasıyla elde edilen bilgileri sonradan akıl öyle yalanlıyor kî; savunmasına imkan yok. Bundan sonra şöyle demeye başladım. "Duyulara güven kalmadı, itimad edilse (on üçten çoktur) (bir şey aynı zamanda hem var hem yok olamaz) gibi kaidelere itimad edilecektir. O zaman duyuların bana şöyle dediğini işitir gibi oldum; "iyi ama akıl geldi beni reddettin, akıl gelmemiş olsaydı beni tasdikte devam edecektin. İhtimal aklın ötesinde başka bir kuvvet daha vardır ki; o açığa çıkacak olsa aklı hükümsüz bırakacak. Böyle bir kuvvetin zahir olmaması, onun imkânsız olmasına delâlet etmez" (37). Görülüyor ki; felsefenin dayandığı akıl kendi kendisinin âciz kaldığı noktalan itiraftan başka bir şey yapamıyor (38). Felsefenin bu noktada yapacağı tek şey vahye dayanıp, içinden çıkamadığı mes'elelere onun ışığıyla yol bulmaktır.

    Vahye istinad etmeyen felsefenin ne yapabileceğini ya da ilk filozoflardan günümüze kadar ne yaptığını anlatması bakımından şu kıymetli hüküm gerçekten çok orijinaldir. "Felsefe eski yunanda bir hamlede bugün bile pek az alışılmış bir yüksekliğe ulaşıverdi. En zor mes'elelerin hepsine birden el attı. Öyle mes'eleler ki Pisagor'dan. Eflatun'dan, Sokrat'tan başlayarak Kant'a yahud Bergson'a kadar asırlar zarfında bir biri arkasından gelen bütün filozoflar halletmeye muvaffak olamamışlardır "'(39).

    Elhasıl: Felsefe çıkmazlar atmosferi olarak daima önümüze gelebilecek mahiyettedir. Bu açıdan inanmış insan tevhidi çizgiyi yakalayarak felsefeden gelebilecek her türlü şüphe ve tereddüde sed çekmesini bilmelidir. Çünkü bu bilinmediği takdirde çeşitli kılıklara bürünebilen felsefenin tuzağına düşmek İhtimal dâhilindedir.

    İbrahim Şinasi'nin:

    "Feylozof ol kişidir kim nerede olsa heman, Uyar elbette zamana, ona uymazsa zaman" dediği gibi o her kılığa bürünebilir (40).

    İnsanlar için iki türlü düşünce vardır.Birincisi taklidi veya tahkiki bir şekilde Allah (cc)'ın gönderdiği hakikatlere yükselerek saadet-i dareyni kazanabilme yolu olan tevhid yolu, ikincisi ise aklın verilerinden başka birşey tanımayarak ve duygularıyla idrak edemediği büyük oluşlardan daima şüphe ederek fikir anarşisine düşme yolu olan felsefenin yolu. "Bu yolun çeşitli bölümleri mevcuddur. Bunlar birinci yola atlayarak kurtulmazlarsa hepsi de girdikleri çıkmazdan çıkamayan kaybetmişler zümresinden olur. Yaratıcının yol seçmede serbest bıraktığı insanoğlu bu iki yoldan birine mutlaka uymak durumunda kalır. Bu yolların dışında kalan ancak çocuklar, deliler ve bunaklardır" (41). Ne mutlu tevhid yolunu yakalayıp kurtuluşa koşanlara...

      Forum Saati Perş. Kas. 21 2024, 16:35